“ÖĞRENCİ BAŞARISIZLIKLARININ NEDENLERİ VE
MASLOW’UN İHTİYAÇLAR HİYERARŞİSİ KURAMI”
HAZIRLAYAN: Nevzat ÖYLEK (Yerel
Yönetimler / Yüksek Lisans)
İnsanların özel
veya iş yaşamında verimliliğini etkileyen birçok etken vardır. Aile hayatında
mutlu olmak aynı zamanda etrafındakilerin de mutluluğunu sağlayacak, iş
yaşamında ise verimlilik daha fazla kazanç anlamına gelmektedir. Ancak insanın
verimli olmasını sağlayan en önemli etken, onları istekli hale getirmektir.
İnsan
ihtiyaçlarını ilk defa bilimsel bir biçimde ele alıp inceleyen güdüleme (motivasyon)
konusundaki gelişmelere ışık tutan düşünürlerden biri de Amerikalı Abraham
Maslow'dur.
Bu
ödev kapsamında okul ortamında öğrencilerin başarısını, mutluluğunu ve motivasyonunu
etkileyen unsurlar Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre ele alınacaktır.
Maslow’a
göre insanların biyolojik, sosyal ve psikolojik birer varlık olarak bir takım ihtiyaçlara
sahip bulunduklarını ve davranışlarında da bu gereksinmelerini tatmin etme
arzusunun yer aldığını saptamıştır.
İnsanın hayatının doğumdan, bebeklik, çocukluk, gençlik
ve yetişkinlik dönemlerinin her biri için ihtiyaçlar hiyerarşisinde belirtilen
önceliklerin etkisinde bir yaşam sürdüğü gerçeği doğruluğu kanıtlanmış bir
pedagojik kabuldür.
Maslow’un kuramına göre
insanların Fizyolojik, güvenlik, sevgi ve ait olma, takdir ve saygı ve kendini
gerçekleştirme gibi gereksinimleri vardır ve bu gereksinimlerin öncelik
sıralaması ile bir hiyerarşi oluşturduğundan söz edilebilir.
Şimdi,
Maslow’un kuramında sıraladığı gereksinimleri öğrencileri için ele alacağız.
Fizyolojik
İhtiyaçlar
Bir
öğrencinin öğrenim hayatında başarısının ön koşulu fizyolojik ihtiyaçlarının
giderilmesidir. Örneğin beslenme sorunu yaşayan bir öğrencinin bu ihtiyacı giderilmediği
sürece piramidin üst basamaklarındaki ihtiyaçları hissetmeyecektir. Bu da
öğrencinin başarısına ve davranışlarına yansıyacaktır. Eğitim yöneticilerinin
bu gerçeğin farkında olmaları, maddi yetersizlik nedeniyle fizyolojik
ihtiyaçlarını gideremeyen öğrencilere gerekli kurumlar tarafından destek olunmasının
sağlanmaları gerekir. Bazı öğrencilerin de maddi yetersizlik nedeniyle değil,
bilinçsizlik nedeniyle fizyolojik ihtiyaçlarını karşılamadıkları ve bunun
başarıya etkileri konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları
görülmektedir. Öğrencinin fizyolojik
ihtiyaçları açlık, susuzluk, uykusuzluk gibi biyolojik ihtiyaçlarla sınırlı
değildir. Bir insanın gereksinimleri arasında ısınma, havalandırma gibi eğitim
kurumlarının fiziki koşullarının uygunluğu fizyolojik ihtiyaçların
giderilmesine yönelik çalışmalar olarak sayılabilir.
Bu duyarlılığın
sınıf içinde öğretmenler tarafından da gösterilmesi gerekir. Örneğin tuvalete
gitme ihtiyacı olan bir öğrencinin bu ihtiyacını gidermediği sürece sınıf
içinde herhangi bir etkinlikte bulunması beklenemez.
Öğleyse bir
öğrencinin mutluluğu ve başarısının ön koşulu onun fizyolojik ihtiyaçlarını
gidermektir. Öğretmen ve eğitim yöneticilerin okullardaki eğitim öğretim
faaliyetlerinden daha fazla üzerinde durmaları gereken husus öğrencilerin
fizyolojik ihtiyaçlarını gidermelerini sağlamak olmalıdır.
Güvenlik
Fizyolojik
ihtiyaçları giderilmiş bir öğrenci okul içinde ve dışında güvenliğini tehdit
eden etkenlere karşı rahatsızlık duymaya başlar. Eğer çocuk fizyolojik
gereksinimleri olan biriyse güvenliği ile ilgili risklerin farkında olması
beklenemez.
Çocuğun risk
altında olduğu durumlar olarak sayılabilecek olumsuz arkadaş çevresi, cinsel
istismar, bağımlılık yapan madde kullanımı gibi tehlikelere karşı alınacak
tedbirlerin etkili olabilmesi için yani güvenlik gereksiniminden söz edebilmek
için ön koşul hiyerarşinin alt basamağındaki fizyolojik ihtiyaçların
giderilmesidir.
Öğrencinin
güvenliğini tehdit eden riskler arasında zorla çalıştırma, cinsel istismar,
bağımlılık yapan madde kullanımı gibi hususlar gelmektedir.
Bu bağlamda
öğrencinin yaşadığı evin koşulları, okul, aile ve akranlarından şiddet görüp
görmediğine gibi hususlar ilişkin tespitler yapılmalıdır. Güvenli okul ortamı
oluşturmanın ön koşulu güvenliği tehdit eden unsurların tespitidir. Bu kapsamda
yapılacak çalışmaların başında bireyi tanımaya yöntemleri veya anketler
uygulamaktır.
Sevgi ve Ait
Olma
İnsan sosyal
bir varlıktır ve bir topluluk içinde yaşama arzusuna sahiptir. İnsan aile, okul
ve iş yaşamında birçok insanla bir arada bulunur. Beraber olduğu insanları
sevmek ve ait dâhil olduğu guruba ait “biz duygusuna” sahip olmak ister. Bu
nedenle insan bir guruba ait olmak ve sevilmek ister.
Öğrenciler
de temel fizyolojik gereksinimleri karşılanmış ve risk altında olmasına sebep
olabilecek unsurlar giderilmiş olmasının ardından bazı psikolojik ihtiyaçları
hissetmeye başlarlar. Öğrencilerin bilişsel ve duyuşsal alanda becerilerini
geliştirmelerinin önemli rolü olan etkenlerden bir tanesi de bir arkadaş
çevresine sahip olmaları, kendilerini o arkadaş çevresine veya okula ait olma
hissine sahip olması ve onlarla arasında duygusal bir bağın varlığıdır.
Öğrencilerin
mutluluğu ve başarısı, ait olduğu sosyal çevre ile olan duygusal bağıyla direk
ilgilidir. Sevilmediğini hisseden bir öğrencinin arkadaş çevresine ve okuluna
karşı olumsuz duygular içinde olacağı muhakkaktır. Bu durumun doğal bir sonucu
olarak arkadaş çevresi, sınıfı ve okuluna karşı bir aidiyet duygusu
geliştiremeyecek, biz duygusundan yoksun bir ortamda yaşamını devam
ettirecektir. Özellikle ilk çocukluk evresinde mantıklı düşünmekten uzak, ben
merkezli düşünen çocukların sevgi ve ait olma duygusuna ilişkin gereksinimlerinin
giderilmemesinin, onların öğrenim hayatı boyunca başarısız olmalarına neden
olabilecek bir risk olarak değerlendirilebilir.
Takdir ve
Saygı
İnsan,
başarısından dolayı takdir edilmek ister. Başkaları tarafından takdir edilen
kişiler, kendilerine karşı da saygı duyarlar. Bu durum da yeni sorunluluklar
almayı beraberinde getirir.
Öğrencilerin
olumlu pekiştireç kullanılarak motive edilmeleri onların kendilerine
güvenmelerini sağlayacak, yeni başarılara imza atmalarının önünü açacaktır. Her
yeni başarı sonucu takdir edilen öğrencinin bulunduğu sosyal çevrede saygısı
artacak ve kendisini saygın hissedecektir.
Eğer bir çocuk, sürekli eleştirilmişse, kınama ve ayıplamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kin ortamında büyümüşse, kavga
etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, alay edilip aşağılanmışsa,
sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, sürekli utanç duygusuyla
eğitilmişse, kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, hoşgörü ile yetiştirilmişse,
sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, desteklenip yüreklendirilmişse,
kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, övülmüş ve beğenilmişse, takdir
etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, güven ortamı içinde
yetiştirilmişse, inançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kabul ve onay görmüşse, kendini
sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, mutlu olmayı
öğrenir.
Kendini
Gerçekleştirme
(Yaratıcılık)
(Yaratıcılık)
Her
insanın yaşam döngüsü onun kendini gerçekleştirme yolunda attığı adımlardan
oluşur. Kendini gerçekleştirme yolunda ilk adım insanın kendini tanımasıdır.
Bunun için yeterliliklerini, karakter özelliklerini, güçlü ve zayıf yanlarını
bilmesi gereklidir. Özellikle ilköğretim öğrencilerinin bunu yaparken büyük
ölçüde ailelerinin ve öğretmenlerinin desteğine ihtiyaçları vardır.
Bir
öğrencinin gerçekleri kabul etmesi, kendisini olduğu gibi kabul etmesi, yaşamın
tadına vararak yaşaması, çevresindekilere değer vermesi, dürüst olması, yeni
şeyler denemesi kendini gerçekleştirmesi olarak değerlendirilebilir.
Öğrencinin
kendini gerçekleştirmesi için, yoğun ve disiplinli bir çalışma, çevresinin
farkında olma, olaylar karşısında sorumluluk alabilme ve yaşanılan hoşa
gitmeyen durumlardaki kendi katkısını görerek bunları düzeltme yoluna gitmesi
gerekir.
Hiyerarşinin
son basamağı olan kendini gerçekleştirme, mutlu ve başarılı birey olmakla
eşdeğer bir anlam taşımaktadır.
Çocuklarının
başarısını ve mutluluğunu isteyen anne-babalar ve öğretmenlerin, öncelikle
onların temel ihtiyaçlarını karşılamaktan başlayarak güvenli bir ortam
oluşturmaları, sevgilerini esirgemeden başarılarını takdir etmeleri halinde
bunun doğal bir sonucu olarak kendini gerçekleştirmiş, yaratıcı bireyler
yetişmiş olacaktır.
Merhabalar,
YanıtlaSilGünümüzde her ne kadar sade ve minimalist yaşama geçiş yapan insanlarda bir artış olduğu gözlense de maalesef birçok insan tüketmeye ve tüketerek mutlu olmaya devam ediyor. Yapılan alışverişler insanları anlık ya da birkaç günlük mutlu etse de bu durum kısa sürüyor ve insanlar yeniden alışveriş yapmak istiyor. Oysa gerçek mutluluk insanın içinde saklıdır. Bir insan gerçek mutluluğa ancak üreterek, elindekinin kıymetini bilerek ve azla mutlu olmaya çabalayarak ulaşabilir. Sürekli tüketmek kimseyi mutlu etmez. Tüketim odaklı bir yaşam insanların bir zaman sonra nefes alamamasına, fazlalıklarla dolu bir yaşam sürmesine neden olur. İzniniz olursa ben de hayatımızdaki fazlalıklar üzerine yazdığım blog yazımı sizinle paylaşmak isterim: https://www.tarz2.com/fazlaliklar-sizi-tuketmesin
Keyifli okumalar dilerim, sağlıcakla kalın.
www.ebrubektasoglu.com