ANAYASA VE İDARE HUKUKU DERSİ ÖDEVİ
“Anayasa
Mahkemesine verilen bireysel başvuruları karara bağlama görevinin esasları ve
bunun yasama, yürütme ve yargı erkleri üzerindeki etkileri”
Nevzat ÖYLEK
Bölümü:
Yerel Yönetimler / Yüksek Lisans
Anayasanın 148. maddesinde “Herkes, Anayasada güvence altına alınmış
temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır. Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi
gereken hususlarda inceleme yapılamaz. Bireysel başvuruya ilişkin usul ve
esaslar kanunla düzenlenir.” ifadelerine yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’u 3. maddesinde “Anayasanın 148 inci maddesi uyarınca
yapılan bireysel başvuruları karara bağlamak” mahkemenin görev ve yetkileri arasında sayılmış;
aynı kanunun dördüncü bölümünde bireysel başvuru hakkı, bu hakka sahip olanlar,
başvuru usulü, başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi, esas
hakkındaki inceleme, kararlar ve başvuru hakkının kötüye kullanılmasına ilişkin
hükümlere yer verilmiştir.
“Kanunun 45. maddesinde anayasanın 148. maddesinde
zikredilen hususlar tekrar edilerek herkesin,
anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa
Mahkemesine başvurabileceği; ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya
da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerektiği; yasama işlemleri
ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru
yapılamayacağı, Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında
bıraktığı işlemlerinde bireysel başvurunun konusu olamayacağı ifade edilmiştir.
46. maddede, Bireysel
başvuru ancak ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabileceği,
Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamayacağı, Özel hukuk tüzel kişileri
sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel
başvuruda bulunabileceği, Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili
olarak yabancılar bireysel başvuru yapamayacağı hükümlerine yer verilmiştir.
Başvuru usulüne ilişkin 47. maddede ise Bireysel başvuruların, bu Kanunda ve İçtüzükte belirtilen şartlara
uygun olarak doğrudan ya da mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikler
vasıtasıyla yapılabileceği belirtilmiştir.
Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları
ve incelenmesine ilişkin hususlar kanunun 48. maddesinde sıralanmış; Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi
için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerektiği,
mahkemenin, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların
kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve
başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan
yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği,, Kabul edilemezlik
kararlarının kesin olduğu belirtilmiştir.
Bireysel
başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi hâlinde, başvurunun bir
örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli
gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir.
Kanuna göre
komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal
edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabilir.
Başvuruyla ilgili gerekli görülen bilgi, belge ve deliller ilgililerden
istenir; mahkeme, incelemesini dosya üzerinden yapmakla birlikte, gerekli
görürse duruşma yapılmasına da karar verebilir; bölümler, esas inceleme
aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri
tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebilir. Tedbire
karar verilmesi hâlinde, esas hakkındaki kararın en geç altı ay içinde
verilmesi gerekir. Aksi takdirde tedbir kararı kendiliğinden kalkar.
Kanunda,
Bireysel başvuru hakkına ilişkin Kararın
esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiği ya da edilmediği şeklinde verileceği ihlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedileceği ancak yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem
niteliğinde karar verilemeyeceği; tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderileceği; yeniden yargılama
yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata
hükmedilebileceği veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebileceği;
yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal
kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse
dosya üzerinden karar vermesi gerektiği belirtiliyor.
Anayasa Mahkemesine verilen
bireysel başvuruları karara bağlama görevinin yasama, yürütme ve yargı erkleri
üzerindeki bazı etkilerinin olacağı muhakkaktır. Anayasa değişikliği ve bu
değişiklikle verilen hakkın kullanımına ilişkin düzenlemelerle insan hak ve
özgürlüklerinin korunmasında hukuk devleti ilkesi yolunda önemli bir adım
atılmıştır. Çünkü insan hakkı ihlallerine yönelik uygulamaların temelinde aykırılık
ve ihlallere bireysel itirazların yapılabileceği herhangi bir yargı merciinin
olmaması yatmaktaydı.
Anayasa Mahkemesine başvuru
hakkı, bireyin hak ve özgürlükleri bakımından ek bir güvence sağlayan ve birçok
devlet tarafından kabul edilen bir yöntemdir. Yeni bir iç yargı yolunun
kurulmasıyla bir taraftan yargının yapısal organizasyonunda bir değişiklik
meydana gelmiş ve bu değişiklikle Türkiye’den Avrupa İnsan
hakları Mahkemesine yapılan başvuruların sayısında da önemli bir azalma
olacağı düşünülmektedir.
Bireysel başvuru hakkının
verilmesi vatandaşın Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlükler ile
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun uygulamalar yapılmasına katkı sunacağı
ve ihlalleri azaltacağı düşünülmektedir. Hak ihlaline uğrayan mağdurların temel
hak ve özgürlüklerine ilişkin ihlal kararına itiraz ihtimali, itiraz yollarının
kolaylığı ile doğru orantılıdır. Vatandaşın kendi ülkesindeki bir mahkemeye
başvurarak hak ihlaline ilişkin itiraz ve şikâyetini daha kolay yapacağı
düşünüldüğünde ihlallerin gün yüzüne çıkması ve adalete olan güveni artmasına
olumlu sosyal bir etkiye de sahip olacağı düşünülmektedir.
Ülkemizde idarenin takdir
hakkı, hukuki yorum farkları ve mevzuattan kaynaklanan sorunlar nedeniyle gerek
mahkemeler gerekse idareler tarafından birçok insan hakkı ihlali yaşandığı
düşünülmektedir. Ancak bu ihlallerin birçoğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
taşınmamış, bu durum da adalete olan inancı etkilemiş, devlet vatandaş
ilişkilerini de zedelemiştir. Yeni düzenleme ile temel hak ve hürriyetlerin
kullanımına ilişkin ihlallerin kendi ülkesindeki bir mahkemeye başvurmak
suretiyle mağduriyetin giderilmesinin hem hukuki hem de sosyal etki bağlamında
pozitif bir gelişme olduğu düşünülmektedir.
Düzenleme ile verilen hakkın
kullanımının, Anayasa mahkemesine ekstra bir iş yükü getirmesi de ilk derece
mahkemeleri ve yüksek yargı mahkemelerinin uzun yargılama sorununun anayasa
mahkemesinde de görülmesi ihtimalini getirmektedir. İtiraz ve şikâyetlerin
yoğunluğu bunların karara bağlanma süresini etkileyeceği için bu düzenlemenin
yargı yükünü ne derece arttıracağını, hakkın kullanımına ilişkin sürecin
başlamasıyla belli olacaktır.
Bireysel başvuru hakkının
yargı sistemi üzerindeki etkileri tartışılınca dile getirilen hususlardan bir
tanesi de mahkemeler arasındaki uyuşmazlık ve kararda hak ihlalinin giderilme
yöntemidir. Anayasa Mahkemesi bir hak ve özgürlüğün ihlaline karar verdiğinde,
bu ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için atılacak adımların neler
olacağı tartışmasını da beraberinde getirmektedir. Örneğin kanun, bir ihlal
durumunda, Anayasa Mahkemesinin tazminata hükmedebileceğini öngörüyor. Oysa tazminat
kararı verilmesi durumunda anayasa mahkemesinin görev alanı dışında bazı hukuki
çalışmalar yapma zorunluluğu doğmaktadır. Mesela mülkiyet hakkının ihlal
edilmesi durumunda, Anayasa Mahkemesinin tazminata karar verebilmesi için
birinci derece mahkemesi gibi çalışmasına, bilirkişi atayarak taşınmazın
değerini saptamasına, dosyanın ayrıntılarına girmesine ihtiyaç duyulur. Bu
durum da Anayasa Mahkemesinin işlevi ve yapısına uygun değildir.
Yürütme erkinin görevi, yasama organınca yazılmış ve yargı düzenince yorumlanmış yasaları uygulamaktır. Bireysel başvuru hakkına ilişkin anayasal ve yasal düzenlemeler yürütme erki üzerinde de yasaları uygularken yeni durum ve düzenlemelere uygun davranma davranışına iter. Ülkemiz, insan hakkı ihlalleri konusunda temiz bir geçmişe sahip olmamakla beraber bu hak ihlallerinden yargıya taşınan başvuru sayısının aynı oranda olmadığı söylenebilir. İhlaller oranında dava açılmamasının sebebi, kendi iç hukuk sistemimizde, hak ihlallerinin dava edilme olanağının bulunmamasıydı. Anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkının verilmesi ile temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesine yönelik uygulamalardan yargıya taşınanların sayısında artış olacağı düşünülmektedir. Bu durumun hak ihlaline neden olan idari uygulamalara yansıyacağı da muhakkaktır.
Yürütme erkinin görevi, yasama organınca yazılmış ve yargı düzenince yorumlanmış yasaları uygulamaktır. Bireysel başvuru hakkına ilişkin anayasal ve yasal düzenlemeler yürütme erki üzerinde de yasaları uygularken yeni durum ve düzenlemelere uygun davranma davranışına iter. Ülkemiz, insan hakkı ihlalleri konusunda temiz bir geçmişe sahip olmamakla beraber bu hak ihlallerinden yargıya taşınan başvuru sayısının aynı oranda olmadığı söylenebilir. İhlaller oranında dava açılmamasının sebebi, kendi iç hukuk sistemimizde, hak ihlallerinin dava edilme olanağının bulunmamasıydı. Anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkının verilmesi ile temel hak ve hürriyetlerin ihlal edilmesine yönelik uygulamalardan yargıya taşınanların sayısında artış olacağı düşünülmektedir. Bu durumun hak ihlaline neden olan idari uygulamalara yansıyacağı da muhakkaktır.
Bireysel başvuru hakkının
yürütme erkine direk etkisinin olması beklenmemekte ancak bu hak ihlallerine
ilişkin davaların sonuçlanması, yürütmeyi ihlallerle ilgili tedbir almaya,
ihlallere neden olan şahıs ve kurumlarla ilgili önlem, uyarı ve yaptırımlar
uygulama sorumluluğu yüklemektedir.
Bireysel başvuru hakkından
sonra yürütme erkinin merkez ve taşra teşkilatındaki tüm görevliler temel hak
ve hürriyetlerine ilişkin konularda daha dikkatli olacak, mahkeme kararıyla ihlal edildiği belirtilen
konularda, hukuka aykırı uygulamalardan kaçınmaları gerekecektir.
Bireysel başvuru hakkı sonrası
temel hak ve hürriyetine ilişkin ihlal veya kısıtlamayla karşılaşan vatandaş
hak arama yollarının sonuna kadar kullanacak bu durum da doğal bir denetim
işlevi görecektir. Hakkı ihlal edilen her vatandaşın bu ihlali yargıya taşıması
anayasal güvence altında olan temel hak ve hürriyetlerin en kâmil manada
yaşanmasına sağlayacaktır.
Hak ihlalleri, bunlarla ilgili
başvurular ve yargılama sonuçlarından yasal düzenleme gerektirmeyen hususlarda
idari düzenlemelere gidilmesi de yürütme tarafından yapılması gereken idari bir
sorumluluk olarak düşünülmektedir. Yürütme erki ihlal konusuna ilişkin yeni
düzenlemeler yapılacak, insan hak ve özgürlükleri konusunda bu düzenlemelerin
gereğini yerine getirecektir.
Anayasa mahkemesine bireysel
başvuru hakkının doğuracağı sonuçlardan en az etkilenecek olanı Yasama erkidir.
Yasama erkinin ancak yasaların uygulanmasından kaynaklanan hak ihlalleri ile
temel hak ve özgürlükleri sınırlayan yasal düzenlemeler hususunda yasalar
yapmak ve değiştirmek gibi bir sorumluluğu görülmektedir.
Bireysel başvuru hakkının
yasama organının görevlerine ilişkin dolaylı bir etkisi de meclisin denetim
fonksiyonuna done olabilecek kararlar vermesi, varsa ihlallerle ilgili meclis
araştırma ve soruşturmaları ile insan hakkı ihlallerinin tespiti ve asgariye
indirilmesini sağlamak olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder