5 Nisan 2014 Cumartesi

Belediye başkanlarının atamayla işbaşına gelmesi

“Belediye başkanlarının atamayla işbaşına gelmesi”

Nevzat ÖYLEK (Yerel Yönetimler / Yüksek Lisans)




Belediye başkanlarının bir şehir veya beldeyi yöneten kişi olduğu düşünüldüğünde “Atanmış Belediye Başkanı” tartışmasının, ideal yönetim şekilleri veya yöneticilerin seçilme yöntemleri etrafında gerçekleşmesi gerekir.
Bir yönetim birimi olarak belediye başkanının atamayla işbaşına gelmesini değerlendirdiğimizde ilk ele alınması gereken husus bunun demokratik olup olmadığıdır. En ideal yönetim biçimi olan demokrasinin eleştirilecek bazı tarafları olduğu gibi belediye başkanlarının atamayla işbaşına gelmesi gibi antidemokratik bir yönetici belirleme yönteminin de bazı olumlu taraflarının olacağı muhakkaktır. Ancak konunun bir bütün olarak ele alınması ve olumlu-olumsuz yönlerinin beraber değerlendirilmesi gerekir.
İnsanlık tarihi boyunca yönetimsizlik, oligarşik, diktatörlük, monarşik, teokratik ve sosyalist yönetimlerle insanlar idare edilmiş ancak bazı handikaplarına rağmen en ideal yönetim şekli olarak demokrasi kabul edilmiştir.
Demokrasi, tüm vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokratik yönetim anlayışının kabul edilmesi beraberinde yöneticilerini seçme hakkını getirmektedir. Bu durum da atamayla işbaşına gelen tüm yöneticilerin ne derece etkili yönetim sergileyeceği ve toplum tarafından ne ölçüde kabul edileceği tartışmasını da beraberinde getirmektedir.
Anayasa Mahkemesi, demokrasiyi şöyle tanımlanmıştır: “Egemenliğin serbest ve genel seçimin iktidara gelmede ve iktidardan ayrılmada tek yol olarsak kabul edildiği idare biçimidir” Bu tanım merkezi yönetim için geçerli olduğu gibi yerel yönetimin önemli birimlerinden biri olan belediye başkanları için de geçerlidir.
Atanmış bir belediye başkanın yönetime seçimle değil, atamayla gelmiş olması nedeniyle yönetilenler tarafından benimsenmeyeceği sosyal bir gerçekliktir.
Yerel yönetimler demokrasinin okulu niteliğindedir. Katılımcı demokraside özerk, saydam ve etkin yerel yönetimler esastır. Atanmış bir belediye başkanı, beraberinde etkin siyasal makamlara seçimle işbaşına gelme, halkın yönetime katılması, birden çok siyasal partinin varlığı ve muhalefetin denetimini, hesap soran, sorgulayan ve eleştiren bir toplum yapısını sabote edecektir.
Atanmış bir belediye başkanının, toplumsal kabulde, seçilmiş bir başkan kadar etkili olamayacağı muhakkaktır. Bunu demokrasinin felsefi ve psikososyal etkilerinin varlığı ile izah etmek mümkündür. Çünkü demokrasinin ahlaki meşruiyetinin dayanağı insanın kendi kaderini belirleme kapasitesine ve kendi hayatını ilgilendiren kararlar konusunda kimseye tâbi olmaması, bu kararları kendisinin vermesi isteğinde yatar. Bu sebepten dolayı halk hiçbir zaman atanmış bir yöneticiyi ve dolayısıyla kendi tercihleri ve kararları dikkate alınmadan yönetecek bir belediye başkanını, toplumsal konularda “nihai karar alma” yetkilerini vereceği seçilmiş bir başkana tercih etmez.
Şu an merkezi yönetimin taşra teşkilatının başındaki atanmış mülki amirler ile seçimle işbaşına gelmiş yerel yöneticilerin (Belediye başkanları başta olmak üzere diğer seçilmişler) görev alanlarındaki yetki itibarıyla olmasalar bile, etkinlik itibarıyla karşılaştırıldığında atanmışların toplumsal kabulde seçilmişler kadar etkili olamadıkları görülmektedir.
Atanmış bir başkan, mevcut mülki amirler gibi halkla ilişkileri kopuk, devletin soğuk yüzünü temsil eden, bürokrasi ve protokol kuralları ile olaylara yaklaşan, muhalefetin denetim ve eleştirisine maruz kalmak gibi bir kaygı taşımayan, hepsinden önemlisi o bölgede yaşayan vatandaşların dolayısıyla da seçmenlerin karşısına çıkmak gibi bir derdi olmayan bir anlayışla orayı yönetecektir.
Seçimle işbaşına gelecek belediye başkanının halkla ilişkileri önemsemesi, halkın yönetime katılımının sağlanması, icraatlarının seçmenler tarafından beğenilmesine dikkat etmesi gibi hususları dikkat edeceği düşünülmektedir.
Türk idari yapısında merkezden yönetimle yerinden yönetim ilkeleri beraber uygulanmaktadır. İllerin başında hükümet tarafından atanan ve yetki genişliği esasına göre görev yapan valiler bulunurken aynı zamanda il ve ilçelerde yerel hizmetleri yürütmek üzere işbaşına gelen belediye başkanları da yerel yönetimin önemli birer unsurudur.
Merkezi yönetimin taşradaki temsilcileri konumda bulunan mülki amirler, atanmış yöneticiler olarak görev icra etmekte; Belediye başkanları ise seçimle işbaşına gelen yöneticiler olarak hizmet üretmektedirler. Bu ikili yapıda güçlü demokrasinin doğal bir sonucu olarak seçilmişlerin yetkilerinin ve etkilerinin fazla olması, atanmışların ise temsili görevlerinin olması beklenir. Fakat ülkemizde demokrasi kültürünün kamu yönetimimize ve sosyal dokumuza tam olarak yerleşmemesi nedeniyle atanmışların seçilmişler üzerindeki vesayetinin izlerini görmek mümkündür. Katılımcı demokrasi kültürünün hâkim olduğu toplumlarda yönetimin biçimsel tercihleri önemli olmamakta, demokrasi kültürü halkın yönetime katılımında da etkinliğini hissettirmektedir. Demokrasinin sadece bir yönetim şekli değil, bir yaşam tarzı olduğu, yaşanılan toplumun karar alma sürecine katılım, muhalefet, eleştiri, kamuoyu oluşturma, kamuyu baskısı oluşturma gibi fonksiyonlara sahip olduğu kabul edilmektedir. Bu kültüre sahip toplumlarda seçilmiş de olsa atanmış ta olsa yöneticiler halkın istek ve taleplerini dikkate alarak yönettikleri için halkın yaşam standardı yüksek, yerleşim yerlerinin birçok sorunu bizimki gibi sorunlar yumağına dönüşmemiş olur.
Örneğin batı ülkelerinde büyüklükleri, idari makamlarla ilişkileri, mali yetki ve görev alanları bakımından değişiklikler gösterse bile yerel yönetimlerin yapılanması bütünlük arz etmektedir. Hollanda’da belediye başkanları, içişleri bakanlığının teklifi üzerine kraliçe tarafından, Belçika’da, belediye meclisinin öneri üzerine içişleri bakanınca atanır. İngiltere’de şehir ve ilçe müdürleri yönetimin başında bulunurken kaymakam ve belediye başkanlığı görevi temsili görevlerdir. Amerika’nın bazı eyaletlerinde ise kaymakam ve belediye başkanları çok geniş yetkilerle ve seçimle işbaşına gelmektedirler. Bir şehrin veya beldenin kalkınmasını oranın sadece yönetim yapısı değil, iyi organizasyon, aktif ve verimli hizmet anlayışı, yeterli parasal kaynak halkın yönetime etkin katılımı ile mümkündür
Demokrasi kültürünün hâkim olduğu toplumlarda, bunun doğal bir sonucu olarak insanlar kendi kaderlerini belirleme hakkını kullanarak belediye başkanlarını da seçer; etkin, verimli, ekonomik ve süratli hizmet üretimini sağlarlar.

21. yy’da yaşam standardını yükseltmek ve huzurlu şehirlerde yaşamanın yolu üretken, demokratik ve güçlü yerel yönetimler oluşturulmaktır. Bunun yolu da, demokrasinin ahlaki kabullerinden sayılan seçilmişlerin üstünlüğü ilkesini sosyal yapımız ve kamu yönetimimize yansıtmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder