“Belediye başkanlarının atamayla
işbaşına gelmesi”
Nevzat ÖYLEK (Yerel Yönetimler / Yüksek Lisans)
Belediye
başkanlarının bir şehir veya beldeyi yöneten kişi olduğu düşünüldüğünde “Atanmış
Belediye Başkanı” tartışmasının, ideal yönetim şekilleri veya yöneticilerin
seçilme yöntemleri etrafında gerçekleşmesi gerekir.
Bir yönetim birimi olarak belediye başkanının
atamayla işbaşına gelmesini değerlendirdiğimizde ilk ele alınması gereken husus
bunun demokratik olup olmadığıdır. En ideal yönetim biçimi olan demokrasinin
eleştirilecek bazı tarafları olduğu gibi belediye başkanlarının atamayla
işbaşına gelmesi gibi antidemokratik bir yönetici belirleme yönteminin de bazı
olumlu taraflarının olacağı muhakkaktır. Ancak konunun bir bütün olarak ele
alınması ve olumlu-olumsuz yönlerinin beraber değerlendirilmesi gerekir.
İnsanlık
tarihi boyunca yönetimsizlik, oligarşik, diktatörlük, monarşik, teokratik ve
sosyalist yönetimlerle insanlar idare edilmiş ancak bazı handikaplarına rağmen
en ideal yönetim şekli olarak demokrasi kabul edilmiştir.
Demokrasi,
tüm vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını
şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Demokratik
yönetim anlayışının kabul edilmesi beraberinde yöneticilerini seçme hakkını
getirmektedir. Bu durum da atamayla işbaşına gelen tüm yöneticilerin ne derece
etkili yönetim sergileyeceği ve toplum tarafından ne ölçüde kabul edileceği
tartışmasını da beraberinde getirmektedir.
Anayasa Mahkemesi, demokrasiyi şöyle tanımlanmıştır: “Egemenliğin serbest ve genel
seçimin iktidara gelmede ve iktidardan ayrılmada tek yol olarsak kabul edildiği
idare biçimidir” Bu tanım merkezi yönetim
için geçerli olduğu gibi yerel yönetimin önemli birimlerinden biri olan
belediye başkanları için de geçerlidir.
Atanmış bir belediye
başkanın yönetime seçimle değil, atamayla gelmiş olması nedeniyle yönetilenler
tarafından benimsenmeyeceği sosyal bir gerçekliktir.
Yerel yönetimler demokrasinin okulu
niteliğindedir. Katılımcı demokraside özerk, saydam ve etkin yerel yönetimler
esastır. Atanmış bir belediye
başkanı, beraberinde etkin siyasal makamlara seçimle işbaşına gelme, halkın yönetime
katılması, birden çok siyasal partinin varlığı ve muhalefetin denetimini, hesap
soran, sorgulayan ve eleştiren bir toplum yapısını sabote edecektir.
Atanmış bir belediye başkanının, toplumsal kabulde,
seçilmiş bir başkan kadar etkili olamayacağı muhakkaktır. Bunu demokrasinin
felsefi ve psikososyal etkilerinin varlığı ile izah etmek mümkündür. Çünkü
demokrasinin ahlaki meşruiyetinin dayanağı insanın kendi kaderini belirleme
kapasitesine ve kendi hayatını ilgilendiren kararlar konusunda kimseye tâbi olmaması,
bu kararları kendisinin vermesi isteğinde yatar. Bu sebepten dolayı halk hiçbir
zaman atanmış bir yöneticiyi ve dolayısıyla kendi tercihleri ve kararları
dikkate alınmadan yönetecek bir belediye başkanını, toplumsal konularda “nihai karar
alma” yetkilerini vereceği seçilmiş bir başkana tercih etmez.
Şu an merkezi yönetimin taşra teşkilatının
başındaki atanmış mülki amirler ile seçimle işbaşına gelmiş yerel yöneticilerin
(Belediye başkanları başta olmak üzere diğer seçilmişler) görev alanlarındaki yetki
itibarıyla olmasalar bile, etkinlik itibarıyla karşılaştırıldığında
atanmışların toplumsal kabulde seçilmişler kadar etkili olamadıkları görülmektedir.
Atanmış bir başkan, mevcut mülki amirler
gibi halkla ilişkileri kopuk, devletin soğuk yüzünü temsil eden, bürokrasi ve
protokol kuralları ile olaylara yaklaşan, muhalefetin denetim ve eleştirisine
maruz kalmak gibi bir kaygı taşımayan, hepsinden önemlisi o bölgede yaşayan vatandaşların
dolayısıyla da seçmenlerin karşısına çıkmak gibi bir derdi olmayan bir
anlayışla orayı yönetecektir.
Seçimle işbaşına gelecek belediye
başkanının halkla ilişkileri önemsemesi, halkın yönetime katılımının
sağlanması, icraatlarının seçmenler tarafından beğenilmesine dikkat etmesi gibi
hususları dikkat edeceği düşünülmektedir.
Türk idari yapısında merkezden yönetimle yerinden
yönetim ilkeleri beraber uygulanmaktadır. İllerin başında hükümet tarafından
atanan ve yetki genişliği esasına göre görev yapan valiler bulunurken aynı
zamanda il ve ilçelerde yerel hizmetleri yürütmek üzere işbaşına gelen belediye
başkanları da yerel yönetimin önemli birer unsurudur.
Merkezi yönetimin taşradaki temsilcileri konumda
bulunan mülki amirler, atanmış yöneticiler olarak görev icra etmekte; Belediye
başkanları ise seçimle işbaşına gelen yöneticiler olarak hizmet
üretmektedirler. Bu ikili yapıda güçlü demokrasinin doğal bir sonucu olarak
seçilmişlerin yetkilerinin ve etkilerinin fazla olması, atanmışların ise
temsili görevlerinin olması beklenir. Fakat ülkemizde demokrasi kültürünün kamu
yönetimimize ve sosyal dokumuza tam olarak yerleşmemesi nedeniyle atanmışların
seçilmişler üzerindeki vesayetinin izlerini görmek mümkündür. Katılımcı
demokrasi kültürünün hâkim olduğu toplumlarda yönetimin biçimsel tercihleri
önemli olmamakta, demokrasi kültürü halkın yönetime katılımında da etkinliğini
hissettirmektedir. Demokrasinin sadece bir yönetim şekli değil, bir yaşam tarzı
olduğu, yaşanılan toplumun karar alma sürecine katılım, muhalefet, eleştiri,
kamuoyu oluşturma, kamuyu baskısı oluşturma gibi fonksiyonlara sahip olduğu
kabul edilmektedir. Bu kültüre sahip toplumlarda seçilmiş de olsa atanmış ta
olsa yöneticiler halkın istek ve taleplerini dikkate alarak yönettikleri için halkın
yaşam standardı yüksek, yerleşim yerlerinin birçok sorunu bizimki gibi sorunlar
yumağına dönüşmemiş olur.
Örneğin batı ülkelerinde büyüklükleri, idari
makamlarla ilişkileri, mali yetki ve görev alanları bakımından değişiklikler
gösterse bile yerel yönetimlerin yapılanması bütünlük arz etmektedir. Hollanda’da
belediye başkanları, içişleri bakanlığının teklifi üzerine kraliçe tarafından, Belçika’da,
belediye meclisinin öneri üzerine içişleri bakanınca atanır. İngiltere’de şehir
ve ilçe müdürleri yönetimin başında bulunurken kaymakam ve belediye başkanlığı
görevi temsili görevlerdir. Amerika’nın bazı eyaletlerinde ise kaymakam ve
belediye başkanları çok geniş yetkilerle ve seçimle işbaşına gelmektedirler. Bir
şehrin veya beldenin kalkınmasını oranın sadece yönetim yapısı değil, iyi
organizasyon, aktif ve verimli hizmet anlayışı, yeterli parasal kaynak halkın
yönetime etkin katılımı ile mümkündür
Demokrasi kültürünün hâkim olduğu toplumlarda,
bunun doğal bir sonucu olarak insanlar kendi kaderlerini belirleme hakkını
kullanarak belediye başkanlarını da seçer; etkin, verimli, ekonomik ve süratli
hizmet üretimini sağlarlar.
21. yy’da yaşam standardını yükseltmek ve huzurlu
şehirlerde yaşamanın yolu üretken, demokratik ve güçlü yerel yönetimler oluşturulmaktır.
Bunun yolu da, demokrasinin ahlaki kabullerinden sayılan seçilmişlerin
üstünlüğü ilkesini sosyal yapımız ve kamu yönetimimize yansıtmaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder